Başarılı genç kalemlerimizden Nafiye YILMAZ’ın “Hayat Suyu” nu okuyunca etkilendim.
Biz Bulgaristan’da s ı f ı r l a n m ı ş t ı k. “Kör ve sağır” benzetmesi gerçekten çok başarılı olmuş.
Şu fikrimde ısrarlıyım:
Şu fikrimde ısrarlıyım:
Ahmet
Doğan eliyle bizden çalınan en büyük nimet HAKLARIMIZI VE
ÖZGÜRLÜKLERİMİZİ ELDE ETME FIRSATIMIZDIR. “DS”ciler, DANS’cılar,
faşistler, komünistler, doğancılar bize bu dünyada özgürlüğü tattırmadı,
özgürlüğün insana sunulduğu yerin ö l ü m d ö ş e ğ i olduğunu kafamıza
sokmaya çalıştılar. Belki bu yüzden, bizler, çeşitli masallar
uydurarak, soyutlamada kendi dileklerimizi ve hayallerimizi sihirli
aynalarda, uçan halılarda aklın ve düşüncenin sınırlarını aşarak gerçek
özgürlüğün ne olduğunu anlamaya hala gayret ediyoruz. Acı gerçekler
masal gibi anlatılınca sanki dertlerimizi avutuyoruz.
Çünkü
İNSAN OLMAK bugün de bir derttir, bir beladır, insanlığın boynuna
geçirilmiş soyut bir zincirdir. İNSANLIK ise, terk edilmiş eski yurt
yeri gibi unutulmuş, sahipsiz kalmıştır ki, onu terk eden insan da ömür
boyu kendi içinde gurbet hayatı yaşamaktadır. Çok acı bir gerçek değil
mi! Şunu da ilave edelim: yeniyi, yenilenmeyi, “hayat suyundan” içmeyi
öğrenmek bugün de zor mu çok zor…
Şu mübarek Ramazan ayında Yaratana en yakın olduğumuz inancıyla ”kimse
kimseyi incitmediği, kimse kimsenin malına dokunmadığı, hırsızlık
yapılmadığı, herkesin birbiriyle yardımlaşmada yarıştığı, dert ve
felaket karşısında hiç kimsenin yalnız ve yardımsız bırakılmadığı,
herkesin son lokmasına yanındakine vermeye hazır olduğu bir toplum ve
dünya özlemiyle dua etmiyor muyuz?”
Hak ve Özgürlüksüz olmak uzun yıllardır kanayan bir yaramızdır.
Yetişmekte
olan genç kuşağımıza özgürce okuma ve düşünme, karar alma, iletişime
geçme, mutlu geleceği kurma haklarını sağlamak, hele bizim kuşağın çok
önemli bir davasıdır. 23 yıldan beri eğitimin gerektirdiği becerilerin
gelişmesine engel olan “ana dil” sorunumuzdan Ramazan sohbetlerinde hiç
bahsedilmemesi, kısaca bu sorunumuzun göz ardı edilmesi büyük bir
gaflettir.
Hak ve Özgürlükçü yönetimin zamanını doldurmuş elit kadrosu RAMAZAN TUTMUYOR, YARATANI SAYMIYOR, güç ve parayı, yalanı dolanı, dalkavukluğu HER ŞEYİN ÜSTÜNDE TUTARAK, İDARE ETME HEVESİNE sığınmışlar.
“Lider” eskisi Ahmet Doğan’ın İftar Sofrasına buyur edildiğini görmedim,
işitmedim. Olabilir ya, insanımız çok dikkatlidir, “liderin” rakı vakti
iftar vaktine rastladığı için davet etmiyorlar, yanıtını
verebilirsiniz. Fakat ben bunun böyle olmadığını, öteki dinlerden komşu
ve misafirler bile, iftar ziyafetine, bayram sofrasına, kurban
sofrasına, bayram kahvesine, baklavaya davet edilirken, bazı kişilerin
asla davet edilmemesinin nedenlerini PADİŞAHIN ÇİNGENE KARISIYLA
HİKÂYESİNDEN öğrendim:
Hikâye şöyledir:
“Günlerden
bir gün Padişah ava çıkarken yolda bir Çingene güzeline rastlar ve ona
âşık olur. Saray ahalisinin ve tüm Müslümanların itirazlarına
bakmayarak, onunla evlenerek Çingene kızını padişah karısı yapar.
Hizmetçilerine her gün yemeğini bu hanımla yiyeceğini söyler ve ona göre
hazırlık yapmalarını emreder. Hizmetçileri de emre uyarak her gün
hazırladıkları sofrayı ikisine göre hazırlarlar. Sofrada kuş sütünün
bile eksik olmadığı mükemmel sofra hazırlanmasına rağmen, Çingene kadın
çok fazla yemek yemez ve günden güne sararıp solmaya başlar. Padişah
merak edip nedenini sorar. Kadın hiçbir cevap vermez ve yalnızca bir
isteğini söyler. O da tek başına yemek fırsatının kendisine sağlanmasını
rica eder. Padişah kadının bu isteğinden pek bir şey anlamasa da,
ricasını yerine getirir. Kadın yemekleri kendi başına yemeye başlar ve
gün geçtikçe kadın yeniden açılıp güzelleşir. Padişah bunun sırrını bir
türlü çözemez. Padişah, bir gün kadın yemek yerken kapı deliğinden bakar
ve görür ki, kadın kendisine getirilen yemekleri pay edip odanın dört
köşesine koyuyor, sonra o dört köşeden yemekleri sanki çalıyormuş gibi
kaparak yiyor. Bunu gördükten sonra, Padişah anlıyor ki, kadını
Çingenelik huyundan, şopar alışkanlıklarından koparamayacak, onu hemen
boşayıp aldığı yere geri götürüyor.”
Bulgaristan’da Müslümanların 23 yıl Liderliğini yapan A.DOĞAN;
Siz Ahmet Doğa’nın Saray’da iftar sofrası açtığını gördünüz mü?
Davet edildiniz mi? Fitre verdiğini işittiniz mi?
Bu
adam bicim geleneklerimizi değiştirme örneği vermekle kalmadı, Hak ve
Özgürlüklerimizi elde etme fırsatımızı da çaldı. Allah Korusun!
Şakir ARSLANTAŞ-BGSAM
0 yorum:
Yorum Gönder